31 Ağustos 2010 Salı

Fenerbahçe Resmi(!) Sitesi ve Gerçekler








Bu kadar transferin , dünya şampiyonasının arasında ne alaka diyenler olabilir hatta demiyende bi sıkıntı var demektir ama dosyalarımı karıştırırken 2 sene önce bi forumda heycanlı bi fenerli arkadaşımıza kanıtlarıyla bazı gerçekleri sunmuştum şimdi hazır bloğumuz yeni yeni kendine gelirken bunun da olması gerekir diye düşündüm ve hiç kesmeden kopyala-yapıştır yaptım...


Öncelikli tarihinde yalan dolan dolu olan bi takımın bizi yalancılıkla suçlayıp bişeyler itham etme çabasında bu sözleri söylemesi beni fazlasıyla üzdü üstelik bu yalanlarına bu ülkenin kurucusu Atatürk'ü dahil ederek yapmaları da işin asıl can alıcı tarafıdır...Şimdi madem konu yalandan dolandan açıldı fenerbahçenin şaibeli tarihinden bi kaç yalan dolan üstelik linklere dikkat !


Varan 1 :


http://www.fenerbahce.org/kurumsaldetay.asp?ContentID=8


Açıklaması:


Atatürk ve "Fenerbahçe"si;

Fenerbahçe’nin müttefiklerle mücadelesi sadece yeşil sahalarla da sınırlı kalmayacak Cihan Harbi’nde vatana feda ettikleri diğer sporcuları gibi futbolcularının büyük bir bölümünü yine işgal yıllarında İstanbul’dan Anadolu’ya silah aktarılmasında etkin bir rol oynatarak vatanının ihtiyaç duyduğu konuda hayatlarını budaktan esirgemeyeceklerdi. " İttihad ve Terakki’nin bir kolu olduğu " ithamı ile işgal kuvvetlerinin devamlı olarak bastırması sonucunda kulübün kapatılma çalışılmaları ortamına rağmen yurdun düşmandan kurtulması yolunda üstlendiği tarihi misyonu en ulvi bir biçimde yerine getirerek bir başka idealde de yarınlara örnek olacak olan Fenerbahçe Spor Kulübü aydınların işgal yıllarının acılı şehit ailelerinin hulasa Türk ulusunun şeref ve cesaret duygularının yurda adeta armağanı oluyordu. İşte bu nedenledir ki ulu önderimiz Mustafa Kemal Paşa 1918 yılında ilk spor kulübü olarak Fenerbahçe Spor Kulübü’nü ziyaret ediyor ve de kulüp şeref defterinin nezdinde de tarihin altın sayfalarına da şu mısraları geçiyordu; " Fenerbahçe Kulübünün her tarafta mazhar-ı takdir olmuş (takdirle şereflendirilmiş) bulunan asar-ı mesaisini(yaptığı üstün çalışmaları) işitmiş ve bu kulübü ziyaret ve erbab-ı himmetini (üstün hizmet veren kişileri) tebrik etmeyi vazife edinmiştim. Bu vazifenin ifası (yerine getirilişi) ancak bugün müyesser (mümkün) olabilmiştir. Takdirat (takdirlerimi) ve tebrikatımı (tebriklerimi) buraya kayt ile (kaydetmekten dolayı) mübahiyim ( mutluyum).


3. 5 . 1334 (1918 ). Ordu Kumandanı : MK (İmza) "


-----------------------------------------------------------------------------------------



Şimdi bu yalanı yüzlerine vuruyoruz :


Tarihe dikkat.Ve Atatürk Ordu Komutanı imiş haa!Atatürk 1918’de mi Ordu Komutanı oldu diye sorarlar adama!


*Atatürk 1918’de neredeydi ?

Aralık 1917 ile Ocak 1918 arasında Veliaht Vahideddin Efendi ile Almanya gezisine çıkan Mustafa Kemal geziden dönüşünde karaciğer rahatzlığı dolayısıyla tedavi için Karlovy Vory’ye (Karlsbad-Almanya) gidiyor. Ve Nisan ayından Temmuz ayına kadar burada tedavi görüyor. Peki 1918 Nisan’ından Temmuz’a değin yurt dışında olan Mustafa Kemal nasıl olup da 3 Mayıs tarihinde F.Bahçe’yi ziyaret etti?"


*İmza ve yazı sahte mi ?

Rüştü Dağlaroğlu’nun "Fenerbahçe tarihi" isimli kitabındaki "Ata dahil kulübümüzü ziyaret edenlerin yazılarını taşıyan hatıra defteri yanarak kül olmuştur" ifadelerine de yer veren dergide günümüzde sergilenen defterin sonradan düzenlenmiş olabileceği iddiası dile getiriliyor. Ayrıca Fenerbahçe ve Karşıyaka kulüplerindeki Atatürk imzalı belgeleri yayınlayan dergide iki sayfadaki imzaların farklılığına dikkat çekiliyor.


*Soyadı Kanunu henüz çıkmamıştı

Mustafa Kemal’in 03.05.1918 tarihinde F.Bahçe Kulübü’nü ziyaretini ve ziyaretçi defterine yazdığı yazıyı Internet sitelerinde falan yayınlıyorlar ama yazının altında imza olarak; "ORDU KUMANDANI - Mustafa Kemal Atatürk" yazıyor.

Halbuki Atatürk, 1918 tarihinde Mustafa Kemal’di... Yani Mustafa Kemal’e Atatürk soyadı 21 Haziran 1934’te kabul edilen Soyadı Kanunu gereğince, TBMM tarafından, 24 Kasım 1934’de verildi.


*Atatürk-galatasaray Lisesi Ziyareti ve "BEN TAKIM TUTMAM"

Atatürk; 1930 1932 ve 1933 yıllarında Galatasaray Lisesi’ni ziyaret etmiştir. Bunlardan ilkinin haberi Cumhuriyet Gazetesi’nde manşetten şöyle verilmişti:

’Reisicumhur dün Harp Akademi’sini Mülkiye’yi Harbiye’yi ve Galatasaray’ı ziyaret etti.’

İlk ziyaret sırasında lisenin müdürü olan Fethi İsfendiyaroğlu o günün ’perde arkasını’ yıllar sonra bana şöyle anlatmıştı:


‘... Müdür odasındayız. Reisicumhur ‘lütfen masamı şereflendirmeleri’ önerimi ‘Hayır müdür bey! Herkes kendi yerinde oturmalı ve oturduğu yeri de haketmelidir!...’ sözleriyle reddettiğinden ben de yanlarında ve ayakta durmayı yeğlemiştim. Okul ve öğrenimle ilgili sorularını yanıtlıyorum. Kahveler içilirken İçişleri Bakanı yakın arkadaşı ve okulun eski öğrencilerinden Şükrü Kaya Bey Gazi’nin kulağına eğilerek:

Harp Akademisi Harbiye Mülkiye anladım da niçin Galatasaray Paşam diye soruyor; yoksa siz de bizden misiniz?


- O da ne demek çocuk?


- Yani Galatasaray’ı mı tutuyorsunuz?


- Ben kulüp tutmam çocuk... Çünkü hepsi benimdir. Hem; sivil veya asker toplumun tamamına hizmet veya kumanda edenler bir kulübü tutsalar bile -görev sırasında- bunu açıklamazlarsa isabet ederler. Aksi halde otoriteleri sarsılır ve tartışılır. Tefrika (ayrımcılık nifak) yaratmış olurlar. O nedenle dikkatli olmalarını tavsiye ederim.


KAYNAK:

Tevfik Fikret ve Haluk Gerçeği


Varan 2:


Önce fener resmi sitesi ne demiş bakalım ?


[http://www.fenerbahce.org.tr/kurumsal/detay.asp?ContentID=3561]


İstanbul’un bizzat işgali etti. 18 Mart 1920 Pazartesi sabahı Şehzadebaşı’nda masum Türk erlerini uyurken süngü ile şehit edenler, bu işgalin gerçek amacını, daha ilk sabahında, bütün dünyaya ilan ediyordu...


Yaşanan bu korkunç kargaşanın başlangıcından itibaren Türk gençleri işgal kuvvetleri ile spor, özellikle de futbol sahalarında büyük bir rekabete girişmişti. İşte Fenerbahçe’de, bu her sınıftan düşman birlikleri içinde pek çok tanınmış futbolcusu bulunan, İngiltere ve Fransa liglerinin hemen hemen en ünlü takımlarında forma giymiş futbolculardan oluşan birbirinden güçlü takımlarla maçlar yapmış ve oynadığı 50 maçın 41’ini kazanıp, 4’ünde berabere kalarak işgal altında bezmiş, ezilmiş Türk halkının yüreğinde bir nebze olsun teselli ve umut tohumları yeşertmişti.


Başkomutan Harrington amacına ulaşabilmek için ortaya altın madalyalar konulmuş bir turnuva düzenlenmiş ve turnuva sonunda üç takım ön plana çıkmıştı: Irish Guards, Grenadiers Guards ve

Goldstream Guards...


Bu arada Cebelitarık ve Mısır’daki İngiliz askeri kuvvetlerinden, hepsi de profesyonel birer futbolcu olan dört önemli oyuncu getirtmiş ve adeta bir “İngiltere Milli Takımı” oluşturmuştu

Fenerbahçe bu tarihi maça, hiç gol yemeden İstanbul şampiyonluğunu kazanan şu ünlü kadrosuyla çıktı:

Şekip Kulaksızoğlu- Hasan Kamil Sporel, Cafer Çağatay- Kadri, İsmet, Fahir- Sabih, Alaeddin Baydar, Zeki Rıza Sporel, Ömer Tanyeri, Bedri Gürsoy.


Bu galibiyet, milli bir zafer etkisi uyandırmıştı. Nitekim maç gecesi Lozan Konferansı’nda bulunan Türk Heyetine de bu galibiyet haberi ulaştığında heyet başkanı İsmet Paşa tarafından Fenerbahçe kulübüne; “Heyetimiz namına hepinizi meserretle tebrik eder, gözlerinizden öperim.” diye bir kutlama telgrafı gönderilmişti.

----------------------------------------------------------------------------


Gelelim işin aslına ;


*Bu maçla Mehmetçiğin gururu okşanmış mıdır?


Düşünün herkes vatan derdin de fenerbahçe takımı ne derdinde.Sonra bir de kazandıkları macları abartarak anlatmışlar.Halk gurur duymuş.Mehmetçik övünmüş.Vay vay vay!..O yıllarda Türk milletini anlatmaya gerek yok.Yokluklar içindeki bir Kurtuluş Savaşı ama fenerliler ne derdinde görün!


*Rakipleri gerçekten dünyanın en önemli futbolcularından mı oluşuyordu ?


Karşılaştıkları rakiplerle baya övünmüşler.Yok İngilizler ve Fransızların ünlü takımları ya da oyuncuları demişler.O zamanda savaş anında oyuncular maç için gelecek h***imse bu kadar saf degil!Takımların adlarını koyu yazdım orada.İsimlerden ney oldugunu cıkarabilirsiniz.Hepsi sadece asker.Irish Guards demiş.İrlandalı askerler.Ya da mühendislerle maçlar yapmışlar.İşin asıl ilginc tarafı tam 50 mac yapmışlar.Düşünün bu zamanda bir sezonda 50 macı zor yapıyorlar.fenerbahçe takımı en fazla 3-4yıllık aralıga 50 mac sıkıştırmış.Bu maclarla ilgili önemli istatistiklerde verecegim birazdan.


*Kupayı kazandıran Zeki Rıza Sporel nasıl birisidir ?


Zeki Rıza Sporel’i çizmişim.Nedeni ise asker kacagı olması.O takımın asker kacagı olması.Bunun ispatı Meclis belgeleri ile yapılacak birazdan.


*İsmet İnönü’nün Lozan’dan telgrafı :


İsmet İnönü mevzusu ise ayrı bir ilginc.Lozan’da kıran kırana görüşmeler sürerken o sırada fenere böyle bir mesaj atmış.Vay anasını be!..Halbuki bizim tarihçi telgraflarımızın bile düşmanlarca okunup heyetimize ulastıgını söylerdi.Durum bu kadar vahimken bir de feneri düşünmüşler.

Çürütmeye devam !


1-Gelin, İşgal kuvvetleriyle oynanan 50 maçın sadece 9’u milli mücadele yıllarında oynandığı halde, bu karşılaşmaların amacının nasıl olup da cephede savaşan askerlerimizin maneviyatını yükseltmek olduğunu açıklayın diyoruz. İddia ettiğiniz üzere, Fenerbahçe’nin İşgal Kuvvetleri askerlerinden oluşan takımlara karşı galibiyetlerinin hangi cephelerde, nasıl bir sevinçle karşılandığını söyleyin diyoruz.


2-Böylesine mantık dışı yalanları yüzünüz kızarmadan nasıl yazabildiğinize şaşırıyor, Vatan uğruna can vermiş şehitlerimizin ruhlarından, fanatizm uğruna uydurduğunuz bu saçmalıklar için biz af diliyoruz. İşgal kuvvetleriyle futbol maçı yapmayı, tarihinin övünülecek bir sayfası olarak gösteren, dünya üzerinde başka bir kulüp örneği gösterebilir misiniz diye soruyoruz.


3-Madem bu maçlar cephedeki askerin moralini yükseltmek amacıyla yapılıyordu, Milli Mücadelenin tamamlandığı ve Türk ordularının İzmir’e girdiği 9 Eylül 1922 tarihinden tam 9 ay 20 gün sonra İngiliz İşgal kuvvetleri komutanı Harrington adına düzenlenen kupaya hangi gerekçeyle iştirak edildiğini sorguluyoruz. Milli mücadelenin zaferle sonuçlanması, sizlerin İşgal kuvvetleriyle futbol oynama gerekçesi olarak iddia ettiğiniz gibi "halkın moralini yükseltip, ulusun kırılan onurunu bir nebze de olsun onarmakta" yeterli olamamış mıydı? İngilizlerle yapılan maçlara ve onların onuruna verilen çay partilerine bu yüzden mi devam edildi?


Milli Mücadele zaferle sonuçlanıp, saltanat kaldırılırken, Ankara’da Büyük Millet Meclisi tarafından çok yakında kurulacak Türk devletinin temelleri oluşturulmaya çalışılırken, Gazi Mustafa Kemal Anadolu’yu karış karış dolaşıp, birbiri ardına gerçekleştireceği devrimlerin temellerini atarken, İsmet Paşa Lousanne’da tam bağımsızlık için ter dökerken, Yıllardır o cepheden bu cepheye sürüklenmiş Anadolu insanı yaralarını sarmaya çalışırken, bu zaman zarfında, son halife Abdülmecid’in oğlu şehzade Ömer Faruk’u hala başkanlık makamında tutmakta olan Fenerbahçe futbol takımının İngiliz İşgal kuvvetleri askerleriyle tam 19 kez karşılaşmış olması da mı " aslında milli taarruzdaki şahlanışımızın provası yapılıyordu" gerekçesiyle açıklanıyor, merak ediyoruz? Ezeli rakip Galatasaray’la 50. maç rekabetteki 21. yıl sonunda oynanırken, ilk kez Cumhuriyet’in ilanından sonra karşılaşılan bir diğer ezeli rakip Beşiktaş’a karşı ancak 17 sene sonra 50. maça çıkılırken, işgal kuvvetleriyle 3.5 yılda 50 kez karşılaşmış olmak oldukça ilginç bir istatistik diyoruz.


Fenerbahçe takımının İşgal kuvvetlerine karşı son maçını 30 Ekim 1923’de oynadığının altını çiziyor, bu maçtan sadece 6 gün sonra Refet paşa komutasındaki Türk birliklerinin sevinç gözyaşları arasında İstanbul’a girmesini yüreklerimiz kabararak hatırlıyor, daha fazla bir şey de söylememek için dilimizi tutuyoruz.


4-Savaş Öncesi FB Antrenmanı


Fenerbahçenin yalan tarihinde güçlü ingiliz takımları olarak lanse edilen takımların İstanbulu işgal eden gemilerdeki mürettabatlardan oluştuğu ortaya çıktı. İngiliz futbol takımı olarak sunulanlar, boğaza demirleyen ingiliz zırhlılarının isimleriymış.


Fenerbahçeyle maç yaparak savaşa hazırlanan bu askerler, daha sonra kendilerine görev verilen cephelerde mehmetçiğimizi acımadan şehit ettiler.


İşte Fenerin Oynadığı "Takımlar"


Iron Duck ("Demir Ördek" Geminin Adı)

Lightning ("Şimşek" Geminin Adı)

Nakliyeciler (kaynakta böyle geçiyor)

Filotilla (küçük filo demek)

Kara Karması (kaynakta böyle geçiyor)

Essex Engineers (Essexli mühendisler)

Goldstream ("Altındere" Geminin Adı)

Grenadiers (el-bombalı askerler)

Tayyareciler (kaynakta böyle geçiyor)

Artillaries (Topçu Birliği)

Subaylar (kaynakta böyle geçiyor)

Irish Guards ("İrlandalı Askerler"


Kaynak: 1453-1991 Türk Spor Tarihi Ansiklopedisi

Cem Atabeyoğlu


---------------------------------------------------------------------------


Vefa mevzusuna da geçelim madem(Gs'ın Uefa'yı kazanan kadrodaki Türk futbolcularına yaptığı sözde vefasızlıktan bahsedilirken..jübile vs.)


Hiçbir kişi veya kişiler Galatasaray isminin önüne geçemez. Bir vefadan bahsediyorsak vefayı Galatasaray onlara fazlasıyla yapmıştır oturdukları evden,bindikleri arabaya,çıktıkları programlara kadar hepsinin nedeni yakışıklı olduklarından, mantıklı cümleler kurduklarından değil sırtlarına geçirdikleri Galatasaray forması altında başarı kazandıkları içindir.



Kimse Galatasaray'dan üstün değildir...

30 Ağustos 2010 Pazartesi

İkide İki - Türkiye 65-56 Rusya


Bu tarz fotoğrafla yazıya başlamak gelenek olacak gibi ya hadi hayırlısı. İlk maçta Fildişinin bize rakip olamayacağını ve gerçek Türkiye'yi Rusya karşısında izleyeceğimizi söylemiştim. Rusya Fildişine nazaran çok daha güçlü bir takım. Her ne kadar kadrosunda Kirilenko olmasada bizdede Mehmet Okur yok yani. Hücum gücü kısıtlı olmasına rağmen savunma yönü ağır basan bi takım Rusya. Aslında 2 savunma takımının mücadelesi gibiydi maç. Ama farkı yaratan ise bizim hücum zenginliğimizdi.

Çok Şükür


Sonunda bu sezon ki ilk puanlarımızı aldık ligde. İlk 11'ler geldiğinde Elano'nun 11'de olması beni bu maç için ümitlendirmişti ama açıkçası bu kadar mücadeleyi beklemiyordum. Karpaty maçından farklı sadece 2 oyuncu vardı Balta yoktu Serkan vardı ki sezon başından beri söylüyorduk Ali ya da Hakan'ın yerine Serkan oynamalı diye bugünkü oyunuylada yanıltmadı bizi ve Elano Serdar'ın yerine 11'deydi. En büyük süpriz Cana'ydı ben onu Sarp'ın yerine 11'de bekliyordum açıkçası.

28 Ağustos 2010 Cumartesi

Başlangıçlar Önemlidir


Yıllardır hazırlandığımız, her turnuvadan sonra bahsettiğimiz 2010 Dünya Şampiyonası bugün başladı. İlk maçta rakibimizin Fildişi olması bizim açımızdan bir avantajdı. Çünkü başlangıçlar çok önemlidir. Ve ilk maçınızıda kazanmak diğer maçlar açısındanda büyük önem arzeder. Özellikle böylesi bir turnuvada. Zaten Fildişi'nin bize rakip olamayacağıda gün gibi aşikardı. Rahat bir galibiyet ve önemli bi farkla turnuvaya başlamak güzel oldu.

Zvjezdan Misimović Galatasaray'da


Zvjezdan Misimovic sonunda Galatasaray'da. Aslında birnevi dejavu yaşıyoruz. Steau Bükreş'e elendikten sonra Baros'un açıklanması gibi şimdide Karpaty'e elendikten sonra Misimovic transferi. Elbette transfer kolay bir iş değil ama bugünlere kalıyorsada ortada büyük bir hata var demektir. Peki Misimovic Wolfsburg'da yaptıklarını burdada yapabilirmi? Eğer takım onunla oynarsa yapar. Onunla oynarsa derken bahsettiğim durum geçen sene takımın Elano ile oynamamasıydı. Yani saha içindekilerin bir çok pozisyonda Elano'yu değil bireyselliği veya daha zorda olan isimleri seçmeleri gibi. Takıma Misimovic'i katıyorsan orta sahanın liderliğinide ona vereceksin. Arda ile olmuyor olmayacakta.

27 Ağustos 2010 Cuma

Ruhsuzlar ve Onurlular


Dün gece pek çok kişinin maçla ilgili umudu yoktu. Nedeni ise belli elde olanlar ile bu tur zaten pek mümkün değildi üstüne birde Kewell'ın olmayışı açıkçası maç başlamadan umutları bitirdi. Tutupta maçın hikayesini yazacak değilim.

Diego Wolfsburg'da


Sonunda Wolfsburg'da beklenen transfer gerçekleşti. 15 milyon Euro bonservis ile Juventus'tan Diego transfer edildi. Misimovic bu takımı kafasında bitirmemiş olsaydı hiç böyle bir transfere gerek bile olmacayktı ama Misimovic'in artık takımdan ayrılmak istemesi böyle bi transferi mutlak kıldı. Diego Misimovic'in yerini doldururmu derseniz daha önce Bundesliga'da Werder Bremen ile yaptıkları ortada bence kesinlikle doldurur. Kariyeri düşüşte klişelerine ise hiç girmeye gerek yok. Orası Seria A burası Bundesliga ve Diego bu lig için süperstar kategorisinde yer alıyor. Asıl merak ettiğim Diego Wolfsburg'a da Misimovic nereye. Artık Avrupa'da da yokuz Galatasaray'ı tercih edermi bilmem ama bu saatten sonra bu transfer biraz lüks olacak gibi gerçekleşirse. Çünkü elimizde sadece lig ve kupa kaldı. Ama önce ruhsuz Türklerden kurtulup onurlu yabancıları  ve genç yetenekleri kadromuza katmalıyız...

Ne Bekliyorduk ki


Gerçekten yalnızsın be Rijkaard. Yönetim senide bitirmek için herşeyi yaptı, sahadaki ruhsuz şahsiyetler seni bitirmek için herşeyi yaptı. Ve sonuçta onların istediği oldu. Ne yazılır ki bu maç için. İnanın o ruhsuzlar için kılımı kıpırdatmak istemiyorum ama...

Bu saatten sonra ister Emana'yı ister Misimovic'i açıkla. Messi'yi açıklasan hiçbirşey değişmez Başkan. Olan oldu artık. Çağır adaşınıda gelsin bayagı bi gezdi tatil yaptı.

25 Ağustos 2010 Çarşamba

Hayal Kırıklığı


Yüzüne, gözlerine bakınca okunan tek şey bu koskoca bir hayal kırıklığı. İstediklerini bir türlü sahaya yansıtamayan futbolcular, transferin bitmesine 1 haftadanda az kalmasına rağmen hala transferleri bitirememiş yönetim. Eleştiriyorlar Rijkaard'ı Bursa maçında tek oyuncu değişikliği yaptı diye. Kim vardı ki zaten elinde kimi sürecekti. Maçı çevirmek için tek şansı Elano'ydu ve kullandı. Umursamaz tavırlar içinde olduğu sözlerine ise kesinlikle katılmıyorum geçen sene sözleşme uzatmak isteyen yönetime önce hak etmem gerek diyen bir adamdan bahsediyoruz. Bursa maçından sonra Başkanın tepki göstediği söyleniyor ama adama sorarlar ne verdin ki ne istiyorsun diye. İşte bu sözüm başkana ve yönetime. Ne verdiniz ki ne istiyorsunuz. Adamın adı hıdır bu kadroyla elinden gelen budur. Bu maçta Kewell ve Elano'da yok bakalım napacaz.

24 Ağustos 2010 Salı

Bir Bu Eksikti


Gerçekten bir bu eksikti. Karpaty Lviv maçı kadrosuna Kewell ve Elano alınmadı hafif sakatlıkları nedeniyle. Zaten takım çok zor durumda ayakta kalan isimlerden birisi Kewell'dı, Elano ise tam iyileşti kadroda fark yaratabilecek bir oyuncu daha var nihayet derken Avrupa'da ki kaderimizi belirleyecek maçta ikiside yok. İnş takım gününde olur ve gerçekten ikisinide aramayız ama bunada açıkçası hiç ihtimal vermiyorum. İşimiz biraz daha zorlaştı. Ama takımda artık kredisinin tükendiğinin farkında. Perşembe günü allah yardımcımız olsun.

23 Ağustos 2010 Pazartesi

Yorumsuz!!!


Allahım sana geliyorum. Bu kabusmu nedir anlamadım. Her geçen gün takım nasıl bu kadar kötüye gider anlamıyorum. Aslında bazı bölümlerde iyide oynadık ama bu sene gerçekten top bizi sevmiyor. Hakemler ise zaten sevmiyor. Volkan topu kucakladı eve götürecek nerdeyse yüzüne bakıncada ulan ne öküzlük ettim ben ifadesi var. Ama hakem ben sendende öküzüm dedi ve atmadı üzerinede Ayhan ve Baros sarı kart gördü. Hoş Baros haketti.Volkan ise şaşkın nasıl olduda atılmadım diye. Daha ilk yarıda hemde Volkansız bir Bursaspor'un hücum gücünun %40'ı gitmiş demektir.

22 Ağustos 2010 Pazar

Birkaç Transfer Önerisi


Artık Avrupa'daki bir çok takım sözleşmesi biten oyuncular ile anlaşma yolu arıyor. Dev klupler yine paraları saçıyor Real ve City gibi ama bizim böyle bi durumumuz olmadığı apaçık ortada. Transferin bitmesine 9 gün kala hala transferi bitiremedik. Bunun çeşitli nedenleri olabilir maddi imkansızlıklar, oyuncuların Türkiye'ye gelmek istememesi vs. vs. Ama elinizde her zaman birden fazla alternatif olacakki biri olmazsa diğeri olsun. Ledesma transferinin yatması ile en başa dönmemiz sadece takımda değil transfer listesinde bile alternatifsiz davrandığımızı gösterir.

20 Ağustos 2010 Cuma

Allahtan Onlar Var. Neill-Kewell-Baros


Cidden ya onlarda olmasaydı nolacaktı. Bu kadar ruhsuz bu kadar isteksiz bu kadar kötü bir takım olabilirmi. Yada bu takım Galatasaray olabilirmi. İnsanın inanası gelmiyor bu nasıl bir ilk yarıdır. Futbolcular sahada ha var ha yok. Aykut bize dün gece yine dejavu yaşattı. Steau maçını izler gibiydim. Ya sanki küme düşmemeye oynayan takımdasın da çizgi kaleciliği yapıosun. İnsan bir adım önüne çıkmazmı, çıkmayı düşünmezmi bu kadarmı kafan çalışıyor be kardeşim kaç yaşına gelmişsin. Hoş kabahatın bi o kadarıda kaleci antrenöründe. Bu uyarıları o da yapmıyor bence.

Defansa gelince allahtan bu takımda Neill var yoksa halimiz gerçekten harap. Sağda Ali solda Hakan bildiğimiz gibi. Ruhsuz ve yeteneksiz iki bek. Ali Turan Sivas maçında resmen perişan olmuş neden hala ilk 11'de anlayan lütfen banada bi anlatsın. Hakan Balta ise evlere şenlik. Nerde eski Hakan nerde şimdiki Hakan. Gollerde bu ikisinin hatası var. Hele ikinci golde Hakan Balta'nın ne yapmaya çalıştığını anlamadım. Vur kafayı ya da koy ayağı kornere gitsin hangi akla hizmet sen topu göğsünle pas vermeyi nasıl düşünürsün. Bir adım gerinde adam var zaten Aykut diğer köşede kalmış göğüs pası versen nolacak. Servet desen her zamanki gibi savruk ne yaptığını bilmez halde. Serkan oynadığı o kısacık sürede Hakan'dan kat ve kat iyi oynadı. Bu çocuğa artık bir şans vermek gerekiyor. Diyorum ya allahtan Neill var defansta. Sağda Ali'nin solda Hakan'ın açıklarını kapattı. Yetmedi takım oyun kuramadığında oyun kurdu. Gerçekten bu takım için bir şanstır Lucas Neill. O da olmasaydı dünkü halimizi düşünmek bile istemiyorum.

Orta sahada ise Mustafa, Ayhan, Arda ve Serdar resmen yokları oynadılar. Hiç biri ne mücadele etti ne de olumlu bir hareket yaptı. Hani Kewell sakattı, hani hastaydı, hani yaşlıydı. Adam 90 dk sahanın en iyisiydi. Hani Neill için dedik ya allahtan var diye aynısı Kewell içinde geçerli. İlk yarı yalnızdı taa ki Baros oyuna girene kadar. Baros ile birlikte ikinci yarıda ikisi aldı takımı sürükledi. İkinci yarıda Barış'ın girmesi ile birlikte orta saha hiç değilse biraz mücade etmeye başladı sertleşti. O dk'ya kadar Karpaty'li oyuncular topu her aldıklarında soluğu bizim ceza sahasında aldılar. Ayhan ve Mustafa ile bu takım hiç bir yere varamaz bu gün gibi ortada. Barış belki bu ikisindende yeteneksiz daha doğrusu bu ikisi kadar bile aklını kullanamıyor ama bu ikisinin toplamından daha iyi mücadele ediyor. Serdar Özkan ise dün çok silikti. Belki de hastalığı üzerinden atamadı belki gününde değildi ama hiç bir faydası dokunmadı takıma. Kaptandan ise dün çok şey bekleyen taraftar hayal kırıklığına uğradı. Ben Arda'yı sadece duran toplarda gördüm. Bide bi ara pres yaparken o kadar. 



Forvette Batdal aslında kötüde başlamadı ama daha öncede söylediğimiz gibi henüz hazır değil. Büyük takım oyuncusu büyük takım golcüsü olmaya hazır değil. O uzun boya o fiziğe rağmen inanılmaz bir tekniği var. Hele 3 kişinin arasından çıkışı beni bitirdi. Ama daha çok zamana ihtiyacı var. Nitekim 35. dk'da yerini Baros'a bıraktı. İlk yarı bitsin diye dua ettik resmen. Ama ikinci yarıda öyle bir Baros vardı ki sahada gerçekten rüzgar gibiydi. Heryerdeydi hücumda. Ve 3. kez diyorum ki allahtan Baros var.



O ilk yarıyı izledikten sonra 2. yarıdan hiç ama hiç ümidim yoktu. İzlemeyi bile düşünmüyordum çünkü takım hiç umut vermiyordu. İkinci yarının başında Servet'in kafası auta gidince kıpırdanmalar başladı. Ama dedim ya gerçekten iyi başladık 2. yarıya. Kewell'ın şahane pasına Baros gelişine vurunca çok şükür dedim maç hiç değilse berabere bari bitecek. Çünkü Karpaty tamamen kapandı. İnanılmaz bir efor sarfetti takım 2. yarıda maçı çevirebilmek için. Golden sonra Kaptan ortaladı Servet bomboş vurdu direkten döndü. Baktı olacak gibi değil Kewell aldı yine sazı eline rakibi yerlerde süründürdü birinide taktı peşine girdi ceza sahasına Baros'a verdi pası ve 2. golü bulduk. Baros bir tanede bomboş bir rövaşata kaçırdı. Rövaşataya kalkınca Antep'e attığı rövaşata golü gözlerimin önüne aha gol dedim ama vuramadı topa. Bomboş bir pozisyon harcandı.

Sözün özü dün bu takımı bu üçlü; Neill,Kewell ve Baros ipten aldı. Aykut, Hakan, Ali ıslıklanmayı sonuna kadar hakettiler. Maçı katlettiler resmen. Rijkaard'ında çok hatası vardı dünkü maçta. Ali ile başlamak bunların başında geliyordu. Sağ bek olmayan adamdan sağ bek yaratma çabası boşa. Senin elinde bir sağ bek var zaten. Ali Turan'dan ancak bir Cihan Haspolatlı kadar sağ bek olur. Olunca en geç 2 sezon sonra Anadolu'da gezinmeye başlar. Elinde sağ bek varsa onu kullanacaksın kardeşim bu kadar basit. Mehmet Batdal ile başlamasıda yanlıştı. Bu ilk maç ve evindesin mutlaka avantajlı bir skor alman şart o yüzden 35. dk'daki değişiklikle durumu toplaradı.

Son sözüm ise Adnan Polat ve ekibine. Sizin kızmaya hiçmi hiç hakkıınız yok be başkan. Daha ne bekliyorsun transfer için. 11 gün kaldı şunun şurasında takımın hali ortada. Kahroluyoruz artık bu takımı izlerken. Artık birşeyler yap ama yeter ki Galatasaray'da transfer bitmez masalları anlatma bize. Kalecin facia, defansta Neill dışında elle tutulur tek bir adam bile yok, orta sahanın acizliğini zaten sağır sultan bile biliyor, forvetin alternatifsizliği ise apayrı bir dert. Bilmiyorum nasıl yapacaksınız ama son 11 gün artık. Taraftarın sabrı kalmadı artık dünkü ıslıklarla bunuda gördün dün. 2 gün içinde birşeyler olabilir demiştin çarşamba günü. Bugün cuma bakalım neler olacak. Ama hiçmi hiç ümidim yok birşey olacağına dair.

Saygılarımla...

18 Ağustos 2010 Çarşamba

Arda Turan nam-ı değer Koca Kafa !





Bir kaç haftadır nedendir bilinmez Arda hakkında genel itibariyle bu döneme kadar yaşanılanları göz önüne getirip kendimce yorumlama gereği hissettim o nedenle ilk yazımda da bahsettiğim gibi konum Arda Turan.

Tabi böyle bir yazıya "Türk futbolunun son dönemde yetiştirdiği en yetenekli gençlerin başında gelen Arda" gibi rıdvan vari bir cümleyle girmeyi istemediğimden bu sözü kanıtlayacak bir kaç örnekten bahsederek lafa girelim .

En başa dönecek olursak -yanlış hatırlamıyorsam- ilk olarak Mlada Boleslav maçında Carrusca'nın sakatlanmasıyla Galatasaray formasını giyme şansı buldu.(öncesinde herkesin bildiği gibi bi Manisa macerası var ki eminim bugünlere gelirken oranın adını çok anmış Ersun hocasına binlerce kez dua etmiştir.) Bu şansı gayet iyi değerlendirdi ve akabinde lig maçlarındaki o savruk güçsüz görüntüsüne rağmen sergilediği performansıyla -özellikle Konya maçı- ismini herkesin ideal 11inde sol açığa yazdırmayı başardı. Maalesef en sonunda bizim insanımız başarılı insanı sevmez kıstası işlemeye başladı hele ki bu insan başarıyı Türkiye'nin en büyük kulübünde bu yaşta yakaladıysa genelde suyun öte tarafındaki insanların yarattığı medyanın yardımıyla özel hayatı kullanarak türlü türlü kaypaklıklar yapılır nitekim Arda için de bu durum farklı olmadı . 18 yaşını geçmiş kendi parasını kazanan bi adamın teknedeki kızla yakın olması bi kısım insanların zoruna gitmiş olacak ki bu durum bugün milyonlarca okuyucusu olan gazetelerin baş sayfalarında yer aldı haddi olmayan bir çok kişi tarafından saçma sapan ,ağıza alınmayacak sözler sarfedildi , silahlı t-shirt giydi nasıl örnek olacak bu gençlere dendi fakat t-shirt silahı protesto eden bi markanın ürünü çıktı , ultrAslan'ın gecesinde meyve sulu fotoğrafları yayınlandı(mekan farklı olabilir tam hatırlayamadım) içki içiyor efendim bu çocuk nasıl sporcu dendi iftira atıldı , sevgilisine İnönü'de 35 bin kişi küfür etti o da yetmedi sevgilisinin film setinin önünden geçen sözde Beşiktaş taraftarı gözünün içine baka baka küfretti sabrı sınandı, Messiyle karşılaştırılıyorsun denince tebessümle saçmalayın demesine rağmen Ahmet Çakar'ın Messi'nin sol bacağı olamaz lafına maruz kaldı .


Arda bu yaşananların birini bile haketmezken son olarak kazan dairesindeki kokusunu bile özlüyorum dediği tek güvencem diye bahsettiği sırtını dayadığı,koluna pazubandı takıp gururla çıktığı Ali Sami Yen'de kendisine beste yazıldı herkes bir ağızdan söyledi söylemeyenlere şerefsiz diye bağırıldı .Tüm bunlara rağmen hala ayakta kalmayı başarıp geçen sene takımın asist kralı oldu,fener maçında sakat sakat da olsa bişeyler vermeye çalıştı.Bu kadar olay yaşanmışken seni en çok üzen neydi sorusuna evim dediğim yerde ıslıklanmam oldu dedi küstü surat yaptı gitmedi o tribüne gitmemekte de sonuna kadar haklıydı çünkü herkes kadar suçluyken başarısızlığın tek sebebi gösterilmek istendi resmen tek suçlu ilan edildi.

E tüm bunlara rağmen Arda hiç mi hata yapmadı ? Yaptı hem de 1 2 kere de değil 5 kere yaptı 10 kere yaptı mesela bir İ.B.B maçının devre arasında güvenlik görevlisiyle yaşadığı yersiz tartışma,Florya’da Fenerbahçe marşı çalan bir vatandaşla girdiği gereksiz polemik,Kadıköy’de ismini söylemekten bile tiksindiğim mahlukatla girdiği yersiz kavga ve sonunda bütün takımı etkisi altına alan demoralize hal ! Bunlar şu an aklıma gelen gereksiz bir o kadar da Galatasaray kaptanına yakışmayacak davranışlar fakat eğer bir insan o yaşta yukarıda saydığım onca olumsuz şeyleri yaşayıp -ki bunlar sadece bizim görüp bildiklerimiz- üstüne bunları gerçekleştiriyorsa tek suç Arda’da değil demektir. Burada ki asıl suçlu Arda’yı göz göre göre bu duruma getirendir peki bu duruma nasıl geldik ? Yine olayın baş kahramanı son 14 senede 7 Galatasaray şampiyonluğu tatmış kişi var ve o kişi çıkıyor bir tv programında Arda’yı 15 dakikada fenerbahçeli yaparım bilmem ne diyor bizim yönetim de Arda bizimdir bizim kalacak deyip kaptan yapıyor. İyi güzel de ne işe yaradı bu hamle?Getirdikleri götürdüklerinden daha mı fazla oldu ? HAYIR.Asıl kötü tarafı bu olaydan en çok etkilenen de Arda oldu olumsuz anlamda . Hem saha içi olsun hem de saha dışında olsun bambaşka biri haline gelmeye başladı yavaşça ve en son geçen sene ki “doğuştan fenerli” Caner olayıyla çok net bir şekilde açığa çıktı.

Peki işin doğrusu neydi?İşin doğrusu bu yaşta bir insanın omzuna bu kadar yükü bindireceksen eğer onun hayatını kolaylaştıracak ,planlayacak ve yardım edecek insanları da düşünmen gerekecekti çünkü bu işin doğrusu böyle dünyanın her yerinde . Bugün bir C.Ronaldo’nun Messi’nin kaç tane profesyonelle çalıştığını araştırsanız en az 30 kişi çıkar ha diyeceksiniz Arda Ronaldo mu değil ama burası da bi İngiltere bi İspanya değil burası Türkiye burada herkes birbirinin ayağını nasıl kaydırırım diye düşünürken sen kalkıp ülkenin en popüler adamını yalnız bırakırsan sonra oturup da dövünmeye söylenmeye , ondan inanılmaz performanslar beklemeye ne hakkın ne de yüzün O-LA-MAZ !


Arda’nın olması gereken yaşam tarzı,bugüne kadar yaşadıkları hakkında bu kadar yazı yeter galiba şimdi biraz esasa gelip futbolundan bahsedeyim istiyorum.

Galatasaray ile çıktığı ilk maçta sol açıktaki yerini yadırgamamasının sebebini Manisa’da sol bek,sağ bek ve açıkta oynamasına bağlarken izleyen hiç kimsenin onun hiç bu kadar adından söz ettireceği akılların ucundan bile geçmiyordu ama o kısa zamanda olağanüstü yeteneklerinin yanında sempatikliğiyle de herkesçe benimsenen futboluyla ilgi çeken bir kişi haline geldi . İlk 2 sene oynadığı oyunla herkesi kendine hayran bıraktı bırakmasına ama dikkatli izleyenlerin zamanla ondaki kendini tekrarlama olayını görmeleri pek fazla uzun sürmedi.Topu soldan alıp çizgiye inip bilek hareketiyle ani dönüş yapıp içeri ortalamasını artık izleyenler ezberlemiş fakat itiraf edecek gücü kendilerinde bulamamışlardı. Çünkü o bedenler 2 . bir Hasan Şaş’ı kaldıracak kadar güçlü değillerdi ta ki artık süper lig oyuncularının bunu kavramaya başladığı ana kadar .Tabi bu çalımı ve akabinde ki ortanın artık gelememesinin tek sebebi karşısındaki savunma değildi. Arda’nın fiziksel anlamda ki tabir-i caizse sergenleşme durumu da bu kendini tekrarlama sürecini oldukça hızlandırmıştır.Geçen sene yaşadıklarının da etkisiyle futboldan soğuma evresi yaşayan Arda’nın tüm bunlara rağmen asist kralı olarak ligi bitirmesini de notlara eklemekte fayda var.

Bu seneye geldiğimizde ise bir yaz tatili sabahına Arda Turan'ın Gs Tv röportajıyla uyandım . Kendi mutluluğunu karşı tarafa da aynen geçirebilme özelliğini o röportajda tekrar hissetmenin verdiği hazla dinledim o gün Arda'yı . "Artık mutsuz ,somurtkan bir suratla göremeyecek Galatasaray taraftarı beni" diyordu .Bu herşeyden önemliydi Galatasaraylılar için özelliklede kendisi için ayrıca verdiği kilolar direkt olarak göze çarpıyordu. İlk olarak bir hazırlık maçında göze çarpan içimizden acaba deyip geçtiğimiz ardından Fener ,Belgrad ve Romanya maçlarıyla emin olduğumuz yeni bir yönü göze çarpıyordu Arda'nın o da tabi ki şutlarıydı. Antremanlardan sonra frikik ve şut çalışması yaptığını anlatıyordu yine o röportajda ayrıca skora etki etmedikçe saha içinde yaptığınız olumlu işler pek de bir işe yaramaz diyordu bu cümlesi Arda'nın mantalite ve oyun yapısı anlamında ciddi bir değişime gittiğinin ve eksiklerinin farkına vardığının kanıtıydı.

Bu sene bambaşka bir Arda izleyeceğime eminim ben kendi adıma zaten onu izleyeceğimiz de önümüzde başka bi sezon yok Galatasaray forması altında olmasın da zaten . Tugay'ın deyimiyle gitsin görsün yeter ki bi kere gitsin oralara . Başka şeyler katsın futboluna,kendisine ha ama sonra gelsin 30unda da olsa gelsin buraya tekrar giysin parçalıyı taksın pazubandı ! Bu kez bir Şampiyonlar Ligi finali öncesi yine Parken Stadyumunda sahaya çıkan tünelin ucunda duyulsun sesi unutmayın beyler desin biz zor günlerin adamıyız tıpkı eski günlerde başkalarının dediği gibi ...

15 Ağustos 2010 Pazar

Frank Rijkaard-Johan Neeskens


2008 yılında IFFHS'de yılın değerlendirmesi var. Dünyanın en iyi teknik direktörleri değerlendirmesi. Frank Rijkaard bu sıralamada 10. sıradaydı, 2007 yılında ise 7. sırada ve 2006 yılında ise 1.sırada. Ee zaten Rijkaard ayarında dünyada kaç teknik direktör sayabilirsiniz. Taş çatlasa 10. Mourinho, Ferguson, Wenger, Ancelotti, Benitez, Hiddink aklıma gelenler. İşte Rijkaard bu isimlerin ayarında bi teknik direktör. Geçen sezon öncesi teknik direktör haberleri basında yer alırken Rijkaard ismi geçse bile hadi lan ordan Rijkaard gelmezki muhabbetleri vardı. Ama ne zaman ki Haldun Üstünel ile birlikte Rijkaard-Neeskens ikilisi İstanbul'a indi işte o zaman dünyalar bizim oldu. 

Ya olm Rijkaard lan bu borumu. Tartışılırmı lan Rijkaard. Onu tartışacak kişiyi adam yerine koyup dinlemem bile muhabbetleri tavan yaptı. Rakipler ise çatlıyordu. Nasıl çatlamasın birinde 2 sene önce kovdukları Daum, diğerinde ise her tarafından bal damlayan teknik direktörlükten anlamayan bir Mustafa Denizli vardı.

Yönetim gerçekten çok ama çok büyük bir iş yapmıştı bu ikiliyi göreve getirmekle. Aslında Adnan Polat'ında söylediği gibi Neeskens gelsede kimse gıkını çıkarıp itiraz etmezdi aslında. Bugün tüm dünyanın hayranlıkla izlenen Barcelona'nın temelini bu ikili atmış, 2 lig, 1 Şampiyonlar Ligi ve daha birçok kupa kazanmışlar. Guardiola göreve gelir gelmez ilk işi Rijkaard'a teşekkür etmek oluyor bana böylesi bir takım bıraktığı için diye.

İşte bu adam bizim teknik direktörümüzdü artık. Herkesin beklentisi fırtına gibi esen Barcelona'nın oynadığı fubolu bizimde oynamamızdı. İyi de transferler yapıldı aslında. 4-3-3 için biçilmiş kaftan Baros bu takımdaydı üstelik geçen seneninde gol kralı. Keita gelmiş sağ kanada. Elano gelmiş orta sahaya. Arda ve Kewell ise bu takımdaydı zaten. Türkiye için bu kadro fazlasıyla yeterliydi. Ama Rijkaard'ın hesaba katmadığı bir şey vardı ki Türk futbolu ve Türk futbolcusu asla Avrupalıya benzemez. 

Gelir gelmez kampı kaldırdı. 4-3-3'ü ısrarla uygulamaya çalıştı. Tabi ki ısrar etcek lan bütün Avrupa bu sistemle oynuyor. Johan Cruyff'un total futbolunu benimseyen bu Hollandalı bu sistemi uygulayabilmek için elinden geleni yaptı. Ama gözden kaçırdığı birşey vardı. Aslında o da farkındaydı ama elinde ki malzeme buydu. Bu takımda Xavi, İniesta ve Deco yoktu. 4-3-3'ün en önemli özelliği orta sahada oyunun her iki yönünüde oynayabilen pas trafiğini kontrol edebilen oyuncular ile işlemesiydi. Ama bizde ise tam tersi tamamiyle mücadele etmeye yönelik oyunculardan kurulu bir orta saha vardı. Ayhan, Barış, Sarp, Topal. Bu 4 oyuncuda asla Rijkaard'ın sistemine uyan oyuncular değildi. Görünürde mücadele gücü yüksek bir orta saha gibi duruyordu ama bu orta saha bundan da yoksun olduğunu gösterdi geçen sene. 



Yinede sezon gerek Avrupa Ligi ve gerekse lig'deki üst üste galibiyetlerle başladı. Bu süreç bu eksikliği fazla hissetmememizi sağladı. Sonuçta bir Elano vardı. Her ne kadar 2 sezonu sakat geçirsede bu sisteme cuk diye oturacak bir Linderoth vardı. Ama olmadı. Bu 4 oyuncu 3 pası üst üste yapamayınca Elano iyice bu adamların arasına gömüldü ön libero oynadı. Ee zaten bu saatten sonrada ondan birşey beklemek boşunaydı. 

Baros'un ve Kewell'ın sakatlıkları Arda'nın formsuzluğu, Jo ve Gio'nun tutmaması ile geçen sezon heba oldu. Ama bunda en büyük neden kadronun alternatifsiz oluşu ve kısacası orta sahanın olmayışıydı. Geçen sene devre arasında Adnan Polat eksikliğin farkındayız gelecek sene çok iyi bir orta saha kuracağız demişti.  Bu beyanatın üzerinden tam 8 ay geçti. Elimizdeki Mehmet Topal gitti, Elano'nun ne olacağı belli değil. Cana dışında orta sahaya transfer yok. Sistemin en önemli parçalarından biri Keita'da gitti. Lig başladı ilk yenilgiyide aldık. Transferin bitmesine sadece 15 gün kaldı. Ama yönetimde hala tık yok. Ee hani başkan sen 8 ay önce bişeyler diyordun orta saha falan diye nerde.

Belgrad ile oynadığımız ilk maçı izleyin ve Türk futbolcusunun zeka yönünden, profosyonellik yönünden ne kadar eksik olduğunu görün. Rijkaard bile dayanamadı maç sonunda isyan etti. 2-0 öndeyiz Sarp koşa koşa gidiyor taç kullanmaya, Serdar oyundan koşa koşa çıkıyor diye. İşte böylelerine futbolu tekrar baştan öğretmen gerek. Ama bu yaşına kadar bu kadar basit şeyleri bile yapamayan adamları böylesi bi teknik direktörün önüne koyup al bunlar oyuncuların demekte bu adama hakarettir.

İşi gücü konuşmak olan, Rijkaard'ın mecburiyetten oynattığı, Galatasaray keşke beni satsa diyen Servet'in yerine niye bir adam alınmadı hala. Ya Sabri sağ bekte bu takımın alternatifsiz ismi ya düşünün artık takımın halini. Son maçta Ali Turan diye 6 aydır ayağına top değmemiş bir adam oynadı sağ bekte. Ve sonuç 10 tane Ali Turan 1 tane Sabri etmez. Varın gerisini siz düşünün. Dün "bizisevenleriuzmeyelim" kardeşim Hakan Balta ile ilgili çok güzel bişey yazmış. Demiş ki; "Sol bekse tam bi facia zaten sigara kesmemiş nargileye geçiş yapmış herhalde Hakan. Sizden ricam herhangi bi maç sırasında maçtan kopup 5 dakika sadece Hakan'ı izleyin bana hak vermicek herkesten tek tek özür dilerim . Bi futbolcu bu kadar ruhsuz bu kadar isteksiz görüntüsünün yanında bi de bu kadar yeteneksiz olup üstüne Galatasaray gibi bi takımda banko yer bulmasını sindiremiyorum. Hiç bi şekilde sol bek özelliklerini taşımayan, bırakın Ergün'ü Küçük Hakan'ı Toledo'nun dahi yarısı bile etmeyecek kapasitedeyken Galatasarayın belinin hala ona bağlı olmasını anlamakta güçlük çekiyorum kabullenemiyorum." Üstüne söylenecek bir şey varmı nokta.. Sağ ve sol beklerin yetersiz ve alternatifsiz. Orta sahada Cana mücadele etcek. Ee iyi tamam etsinde yanında kim pas yapacak abi. 

Hadi kanatlarda Arda, Kewell, Pino, Serdar ile bir şekilde işi götürürsün. Ama forvetin yine sıkıntı. Baros varken sorun yok ee peki Baros yokken nolcak. Batdal yetenekli ama henüz büyük takım golcüsü olması için zamana ihtiyacı var. 

Koskoca 2.5 aydır transfer yapamamışsın son 3 yılı yeniden yapılanma adı altında ziyan etmişsin. Gelenin gidenin haddi hesabı yok. Yaptığın tek doğru Rijkaard-Neeskens ikilisi ama sen bunlarında başını yemek için uğraşıyorsun be başkan. Transfer yapamıyormusun çık delikanlı gibi de bizden beklemeyin 2 sene hiçbirşey. Alt yapıdan oyuncularla gençlerle yeni bir takım oluşturacağız Rijkaard ile de canımızı ye. Ama ağzını her açtığında kupalardan şampiyonluklardan bahsediyorsun. Hiç mi izlemiyorsun bu takımı hangi futbolcularla hangi futbolla olacak bu işler. Geçen sene aşka geldin 5 kupayada talibiz dedin cümle aleme rezil olduk.

Adam bas bas bağırmış kimi alacaksanız alın ama kampa yetiştirin diye.Yerli transferler dışında kampı baştan sona tamamlayan yabancı yok ya. Baros sakatlanmış, Kewell ve Neill Dünya Kupasından gelmiş, Cana zaten ortasında katıldı, Pino son birkaç gün vardı, Elano ancak İstanbul'da katılabildi. Kamp bitti Avrupa başladı, Lig başladı ama hala transferi bitiremediniz. Ama adam bitirmeye geldimi üzerinize yok be Adnanlar. Önce Haldun'u bitirdiniz şimdi sırada ise Rijkaard var.

Bu takımda bu kadar yanlışın için tek doğru var o da Rijkaard-Neeskens ikilisi. Onların yanlışları yokmu onlarında var yanlışları. Mesela Sivas maçı. Ya bi adamda gerçek mevkisinde oynasın be bilader. Sağ taraf komple çakma. Ali Turan-Emre Çolak. Forvetin çakma Kewell. Oysa ki sağ bek olan o mevkini adamı olan Serkan'ı koysana sağ beke. Ali'den dahamı kötü oynayacak. Eminim ondan iyi oynardı. Koy sola Kewell sağa Arda'yı forvete Batdal'ı. Hiç değilse herkes yerinde oynasın. Ama baştada bahsettik ya alternatifsizlik. Adamın elinde olsa düzgün bi adam oynarmı bu takımda Ayhan hiç. Olsa sağlam bi stoper bu takımda kalabilirmiydi Servet hiç. Ama yok işte lanet olsun yok. Son 15 günde gelecek adamlardanda açıkçası ben bişey beklemiyorum. Geçen seneki Elano bunun en büyük örneği. Adam takıma, sisteme, şehre, klübe uyum sağladım diyene kadar yarım sezon geçiyor.

Devam edin Adnanlar bu yolda devam edin. Rijkaard'ı da kaybedince Mourinho'yu getireceksiniz ya devam edin. Maddi yönden klübü bi yerlere getirdin bunuda kimse inkar edemez etmemelide zaten ama sportif açıdan bu klüp gün gün geriye gidiyor başkan. Ve sen elindeki tek doğrunu, en büyük kozunuda kaybetmek üzeresin.

Taraftar arkanda be Rijkaard. Bütün futbolcuların ıslıklandığı maçta tek alkışlanan sendin ya işte o zamanki gibi yine taraftar arkanda.

Son olarak dün Yenilsende Yensende'de çok güzel birşey söylediler Rijkaard ve yönetim için onuda yazmadan geçemicem. "Çok büyük bir restaurantın var ve buraya düncaya ünlü bir aşçı getiriyorsun. Sana dünyanın en güzel yemeklerini yapabilecek bir aşçı ama sen adama gidipte alakası olmayan malzemeler veriyorsun ve diyorsun ki biz kebap yeriz bize kebap yap." İşte Rijkaard ve yönetimin durumu aynen bu.

Saygılarımla.