20 Ekim 2015 Salı

Djibril Cisse Futbolu Bıraktı


Yaklaşık 2.5 yıldır yazmıyordum uzun süredir aklımda olmasına rağmen. Bugün Cisse haberini alınca niyeyse içimden birkaç kelam etmek geldi. 

Lyon'un hegemonyasında geçen yıllarda çıktı piyasaya. Auxerre gibi altyapısı sağlam ama orta sıralardanda kurtulamayan ortalama bir takımda fark yaratan isimdir. Eurosport'da Ligue 1 özetleri verildiği zaman hayranlıkla izlerdim bu adamı. 2003-2004 sezonunu 28 golle kral olarak kapattı hem de dediğim gibi Auxerre gibi sıradan bir orta sıra takımı ile. Kolay da değildi o dönem Fransa'da gol kralı olmak. Rakipleri düşünsenize; Monaco'da Morientes ve o dönem çılgın atan Dado Prso var yanılmıyorsam ikiside 20'ye yakın atmıştı, PSG'de Pauleta var, Lyon'da Elber ve Luyindula var, Marsilya'da bizim Drogba var yani kısaca var oğlu var. Yani başardığı iş gerçekten büyük bir işti. Auxerre kariyeri boyuncada muazzam bir rakama ulaştı 128 maç ve 70 gol.

O dönem açıkçası benim yakıştırdığım takım Arsenal'di. Hep Henry ile birlikte oynayasalar neler yaparlardı diye düşündüm ancak o Liverpool'a transfer olmuştu. Owen Real Madrid'e transfer olunca yerine Cisse alınmıştı. Ancak aynı yıl Ekim ayında Blacburn ile oynanan maçta ayağı kırıldı. Ayak bileğine destekleyici parçalar takıldı ve 2005 Mart ayında sahalara dönebildi. Kendini toparlaması uzun zaman aldı. İstanbul'daki efsanevi finalde Baros'un yerine sonradan oyuna girip penaltılarda bir de gol atarak kupaya katkıda bulundu. Benitez gerek sakatlık gerekse uyum sorunundan beklediği performansı bir türlü alamadığı Cisse'nin üzerini çizmişti. Hatta Cisse açıklamalarında "Benitez beni Liverpool'dan uzaklaştırmak için elinden geleni yapıyor" demişti.  
Performansı değil belki ama potansiyeli ile Dünya Kupasına gitmeye hazırlanan Cisse için dönüm noktası belki de bu fotoğraf. 2006 Dünya Kupası öncesi Çin ile yapılan hazırlık maçında ters bir şekilde düşük tekrar ayağını kırdı Cisse. Aynı yıl Marsilya'ya kiralandı sönük bir performans sergiledi. Ama Marsilya başkanı ondan umutluydu ve bonservisini aldı. Çok da iyi bir sezon geçirdi 16 gol attı. Ancak aklı kendini bir türlü ispatlayamadığı İngiltere'deydi ve bir sonraki sezon Sunderland'a kiralandı. Kötü değil ama vasat bir sezon yaşadı diyebiliriz. Marsilya ve Sunderland onun piyasasının devam etmesini sağladı. 

Panathinaikos günleri iyi başlamasada güzel devam etti CL ön elemesinden Atletico Madrid'e elenmeleri arkasından onun için yapılan ırkçı tezahüratlar. Ama geçirdiği 2 yıl onun Auxerre'den sonraki en parlak dönemleriydi. Yunanistan ona gerçekten yaradı. 2 sezonda tüm kulvarlarda 55 gol attı.  Hatta o dönem adı Galatasaray ile bayağı anıldı ama çok iyi performans sergilemesi ve maddi gücümüzün olmayışı nedeniyle transfer gerçekleşmedi. Belki de Baros ile çok iyi bir ikili olacaklardı Liverpool'da yakalayamadıkları uyumu ve başarıyı yakalayacaklardı. Kısmet.

Sonrası ise yanlış tercihler ile dolu bir kariyer. O performansın üzerine İtalya Ligi gibi yanlış bir tercih. Lazio, QPR, Al-Gharafa, Kuban, Bastia derken o artık futbol kariyerini bitirme kararı aldı. 

Tarzıyla futbol dünyasında bambaşka bir yerdeydi ama futbol olarak hep beklentilerin altında kalan bir kariyer. Böylesine muhteşem bir potansiyelin böylesine sönük bir kariyeri olması insanı üzüyor. Ha çok büyük sakatlıklar geçirdi orası ayrı. Onunla ilgili en çok aklımda kalanlardan birisi de Şampiyonlar Ligi Kupası ile yaptığı dans.

Futbol böyle bir şey işte. Şans yanında olmayınca sen ne kadar birşeyleri doğru yapsan da olmuyor.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder